İçeriğe geç

Güdümlü füze hangi ülkenin ?

Güdümlü Füze Hangi Ülkenin? — Bir Filozofun Gözünden Gücün, Bilginin ve Sorumluluğun Ontolojisi

Giriş: Felsefenin Namlusunda Bir Soru

Bir filozof için her nesne, bir “varlık”tır; her varlık ise bir “anlam” taşır. Güdümlü füze — sadece bir silah değil, insanın bilgiyle yoğrulmuş niyetinin en keskin tezahürüdür. Bu nedenle, “Güdümlü füze hangi ülkenin?” sorusu, teknik bir merak olmaktan çok, etik, epistemolojik ve ontolojik bir düğümün ifadesidir. Çünkü burada asıl mesele, füzenin bayrağı değil, o bayrağın altındaki zihniyettir.

Epistemoloji: Bilgi Kimin Elinde, Güç Kimin Elinde?

Epistemolojik olarak, güdümlü füze insanlığın “bilgiye hükmetme” arzusunun doruk noktalarından biridir. Bilimsel bilgi, doğayı anlamaktan çıkıp onu yönetmenin aracına dönüşmüştür. Peki bu bilgiye sahip olan kimdir? Devlet mi, bilim insanı mı, yoksa görünmez güç ağları mı?

Bilgi burada artık sadece bilmek değildir; hedefi bulmak, izlemek, yok etmektir. “Güdüm” kelimesi bile ironik biçimde insanın kendisini değil, nesnesini yönlendirdiğini ima eder. Oysa asıl soru şudur: Güdümlü füze mi insanı yönlendiriyor, yoksa insan mı füzesini?

Epistemoloji, bize şunu sorar: Eğer bilmek, yok etme gücüne dönüşmüşse, bu bilgi hâlâ “bilgelik” midir?

Etik: Gücün Sınırında İnsan

Etik bakış açısından “hangi ülkenin” sorusu, sorumluluğu işaret eder. Çünkü her ülke kendi füzesine bir kimlik, bir meşruiyet atfeder. “Savunma” der, “caydırıcılık” der. Ancak etik soru şudur: Savunma ile saldırı arasındaki sınır nerede başlar, nerede biter?

Bir ülkenin güdümlü füzesini başka bir ülkenin topraklarında görmek, sadece politik bir gerilim değil, aynı zamanda ahlaki bir ikilemdir. Aristoteles’in “orta yol” öğretisi burada geçerliliğini yitirir; çünkü ortada bir “orta” kalmamıştır. Savaşın teknolojisi, insan vicdanının önüne geçmiştir.

Bu noktada etik sorumluluk sadece üretende değil, izleyende de vardır. Seyirci olmak, eylemsiz kalmak, modern dünyanın görünmez suç ortaklığıdır. Artık herkes bir düğmeye basmıyor olabilir ama herkes o düğmenin arkasındaki sessizliğin bir parçasıdır.

Ontoloji: Varlığın Yönlendirilmiş Hâli

Ontolojik olarak güdümlü füze, varlığın “amaçlı” biçime dönüşmesidir. Her füze, bir hedefi önceden tanımlanmış varlıktır; kendi özünden çok, niyetin yansımasıdır. Heidegger’in deyimiyle, teknik artık bir “alet” değil, “varlığın açığa çıkış biçimidir”. Dolayısıyla, füze bir ülkeye değil, bir ontolojik tavra aittir: kontrol etme, yönlendirme ve dönüştürme iradesine.

Varlık burada salt fiziksel bir madde olmaktan çıkar; insanın niyetinin, korkusunun ve hırsının biçimlenmiş hâline dönüşür. “Güdümlü füze hangi ülkenin?” sorusu, aslında “insanlık hangi yönde ilerliyor?” sorusuna açılır.

Modern İroni: Güdüm İnsanlığın mı, İnsanlık Güdümün mü?

Bugün dünyanın herhangi bir noktasında bir füze fırlatıldığında, koordinatlarını bulan aslında sadece teknoloji değildir; insan aklının yönsüzleşmiş bilgelik anlayışıdır. Modern çağda “güdüm”, bir hedefe isabet etme yeteneği değil, bir amacın kaybolma biçimidir. Çünkü insanın yönlendirdiği her şey, sonunda onu da yönlendirir.

Bir filozof için en trajik olan, güdümlü füzenin “akıllı” diye tanımlanmasıdır. Zira burada “akıl” artık anlam arayışının değil, hedef doğruluğunun ölçüsüdür.

Sonuç: Güdümlü Soru, Güdümsüz Vicdan

Son tahlilde, “Güdümlü füze hangi ülkenin?” sorusu, insanlığın kendi varoluşuna yönelttiği en keskin sorulardan biridir. Çünkü bu soruya verilecek her yanıt, bir ülkeyi değil, bir insanlık durumunu tarif eder.

Belki de asıl mesele, füzenin milliyetini değil, vicdanın aidiyetini sormaktır. Bilginin güce, gücün yıkıma, yıkımın da sessizliğe dönüştüğü bu çağda felsefenin işi yeniden düşünmektir.

Okuyucuya Düşen Soru:

Eğer bir gün, yönlendirdiğimiz her şey bizi hedef alırsa — o zaman güdüm kimin elindedir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!